4 Aralık 2008 Perşembe

KADERİN CİLVESİ

Kız çocuğu sekiz yaşındadır.Güneşli bir mart ayı.Karlar erimeye başlamış.Derelerden şakır şakır bulanık sel suları akmaktadır.Annesi kızına “kızım ketenyerinin oralardan kuru odun toplayıp gel.Evimizde kuru odun kalmadı.Gürgen dalları kırılıp düşmüşlerdir.Onlar güzel yanar.Mart kapıdan baktırır,kazma kürek yaktırır.derler ya hiç yakacak odunumuz yok”der.

Küçük kız eline bir ip alıp tarif edilen yere gider.Dal odunları bir yere topladıktan sonra kırılabilenleri dizine bastırarak kırar.İpe dizip sırtına yüklenir.Sevinçlidir.Zaten yatağa mahkum olan annesinin söylediklerini yapabildği içn çok mutludur.

Gittiği yol ufak bir patika yoldur.Derenin üzerinde köprü görevi yapan bir ağaç vardır.Bu ağaca ait birde korkuluğu vardır.Kız köprüden adımlamaya başladığı zaman korkuluktan da sıkıca tutunur..3-4 adım attıktan sonra ayakları kayar ve elleri korkuluğa tutunduğu için idam sehbasında sallanır gibi sallanmaya başlar.Aşağıya düştüğü anda ya sel suyu götürecek yada büyük ihtimalle boğulacak.Elleri yorulup da salmadan Hızır gibi bir adam yetişir ve kızı kurtarır.

Bu adam nereden bilecekti ki;daha sonraki yıllarda eşi vefat edecek,bu kurtardığı küçük kız eşi olacaktı.Aynende böyle olmuş 13-14 sene sonra adamın eşi ölür ve bu kızla evlendirilir.

İşte bu bahsettiğim hikaye değil gerçek vaka.Bu kız benim annem.Adam da benim babamdı.Bu anıyı annem bugün anlattı.Kaza ve kadere inanmak imanın altı şartından biri ise inanmamak elde değil.

Hiç yorum yok: