30 Kasım 2008 Pazar

İSRAF

........Aileden gördüğümüz eğitime göre her türlü israfın dünyevi olarak maddi kayıba yol açacağın,.uhrevi olarak da haram olduğunu biliyordum.
........Askerlik hizmetimi ifa ederken 30 kişilik bir ilçe Jandarma Bölük Komutanlğında J.Onb.olarak bulunuyordum.Yeni naklen atama ile J.Krk.Kom.olarak J.K.Astsb.(Balıkesirli) Mehmet ŞAHLANBAZ göreve başlamıştı.Daha geldiği gün mutfağın çöp kututsunu inceledikten sora bizlere bazı emirler vermişti.Bunlar arasında herkes yiyebileceği kadar ekmek alacaktı.Ekmekler onbaşılar gözetiminde ince ince dilimlenecekti.Yine herkes tabağına yiyebileceği kadar yemek alacaktı.İştahı olan tekrar yemek alabilecekti.Zira yemek bol idi.Kati sürette ekmek parçaları çöpe atılmayacaktı,yemekler çöpe dökülmeyecekti.Biz 3 onbaşı olarak bunlara biraz riayet ettikten sonra emre itaatsizlik yaptığımızdan dolayı da jop cezasına maruz kalmıştık.Ama bu israf alışkanlığına son vermiştik.
........Sivil hayatımda da bu israf konusuna hassasiyet göstermeye devam ettim.Eşim de Ev Ekonomisi Tekn.olduğu için konu önemle ve özenle yapılıyor.Kabuğu ile yenilebilen sebze ve meyveler çok güzel yıkanıp kabuğu soyulmadan yeniliyor.Çünkü en faydalı vitaminler kabuğun hemen altında bulunuyor.Kabuğu mutlaka soyulması gereken sebze ve meyveler ise çok ince olarak ustalıkla soyuluyor yada kazınarak kullanılıyor.Eve alınan ekmeklerin ilk önce bayatları tüketiliyor.Daha sonra tazelerine geçiliyor.Yemekler tabağa özenle konuluyor tabağımı bitiremedim felsefesine müsaade edilmiyor.Çocuklarım da aynı kurallara harfiyen riayet ediyorlar bu konuda da muhalefet kesinlikle olmuyor.
........Yine eşimin mesleği icabı eskiyen libaslar atılmıyor.Yamama,eşleştitme,yakıştırma şeklinde yeni giyecekler hazırlanıyor.Trikolar sökülüyor model veya şekil değişikliği ile yeni kazaklar elde ediliyor.Hem ekonomiye katkı hem de isteğe uygun giysiler elde ediliyor.
.........İki kilometreye kadar olan uzaklıklara araç kullanılmıyor.Hem akaryakıttan tasarruf hem de spor yapılmış ouyor.Hasılı bizim ailenin çöplüğünden istifade etmeye çalışan kurtlar,kuşlar yada diğer hayvanlar varsa aç kalmaya mahkumdurlar.Bizim böyle yetişmemize neden olanlardan Allah razı olsun diyorum.Kötü alışkanlığı olanlara da iyi örnek olabilirmiyiz acaba diye de düşünüyorum.İstatitiklere göre sade ve sadece yıllık ekmek sarfiyatımızla trilyonlar çöpe gidiyor kısıtlı olan şahsi ve ülkesel gelirlerimiz heba ediliyor.
.........Şöyle bir silkinelim.Kendimize gelelim.Kolay para kazanılmadığını bilelim.Bir buğday tanesinin ekmek olup soframıza gelinceye kadar hangi aşamalardan geçtiğini gözden geçirelim.Emeğimize acıyalım.Unutmayalım emeğine acımayanda baş
kalarına acıma duygusu yoktur.Vicdan ise hiç yoktur.

ısırgan


Şifası kök, sap ve yaprak ve çiçeğindedir. Bitki ne kadar taze olursa tedavi gücü o oranda fazladır. Kışın kullanımı için Mayıs ayında toplanıp, kurutulmalıdır. Tohumları ise Temmuz- Ağustos aylarında toplanıp, gölgede kurutulmalıdır.

Yaprak tüycüklerinin köklerinde bulunan histamin benzeri bir madde nedeni ile şiddetli kaşıntılara neden olur.

A-C vitamini ihtiva eder.(C,K ve E vitaminlerini içeriyor mu bakk!)
İçeriğinde demir ve bağırsak, karaciğer, pankreas ve safra kesesi salgılarını uyaran “sekretin ” isimli bir madde vardır.

*Kanser den bağışıklık sistemini güçlendirdiğinden koruyucu etkisi vardır.

*Siyatik, lumbago ağrılarını giderir.1- 200gr’lık 6 tam ısırgan otu banyosu 6 ay boyunca yapılır.
(Ayak eklemlerinden başlamak üzere dıştan kalçaya kadar ve oradanda bacağın tarafından topuğa kadar yavaşça sürülür. Bu iki kez daha yinelenir ve son olarak kalçadan başlayarak kaba etten aşağıya doğru inilir. Gerektiğinde daha başka bölgelerde aynı biçimde uygulanabilir. Kaşıntıyı önlemek için o bölgeye pudra sürülür.)

* Romatizma ve mafsal ağrılarında buralara uygulanırsa kan dolaşımını uyaracağından ağrıların giderilmesine yarcımcı olur. Yalnız bu işleme deri kızarınca hemen son vermek gerekir.

*Kanı temizler, alyuvarları yeniler, kan yapıcıdır.Kan şekerini düşürür, ödemi giderir.

*Bağırsak temizleyici, gaz gidericidir. İdrar söktürücü, idrar yolları hastalıkları ve iltihaplarında , (çayı veya kökleri kaynatılarak içilir.)

*Bedeni güçlendirici ve uyarıcıdır. Vücudun savunma gücünü artırmak için ısırganın tohumları kullanılır.

*Fazla aybaşılarda, adet düzensizliklerinde, kanlı basurda ,burun kanamalarında durdurucu özelliğe sahiptir. Şurubu kanı pıhtılaştırır.

*Mide krapların da ve ülserinde, bağırsak ülserinde kullanılır. Karaciğer,safra kesesi, dalak akciğer hastalıklarında(yaprakları haşlanarak hazırlanır. Önleyici olarak da yıl boyunca günde 1 fincan içilir.)

*Gut ve fistüllere iyi gelir.(Çayı)

*Boğaz ağrılarında, göğsü yumuşatmada ve balgam söktürücü olarak kullanılır.(boğaz ağrılarında şurubu kullanılır.)

*Şeker hastalığı ve bulantısında; 50gr. ısırgan yaprağı, 1litre suda haşlanır, süzülür ve bu çay her yemekten önce bir çay bardağı içilir.

*Herhangi bir allerji rahatsızlığı olanlar (bahar nezlesi dahil) uzun bir süre ısırganotu çayı içmelidir. Soğuk algınlığına karşı korur.

*Tansiyon düşürücüdür.Zehirlenmelerde kullanılır.

*Damar kireçlenmesi ve damarları açmada kökleri kullanılır. Baldırlardaki damar tıkanıklıklarında, ısırgan kökü ayak banyosu, kramplarda ısırganotu banyosu yapılır. Kroner damarların daralmasında banyonun yanısıra, kaynatılmış bitkinin ılık suyu ile kalp bölgesine hafifçe masaj yapılır.

*Baş ağrılarında; 2.5 litre çay 1 güne yayılarak içilir. Prostat büyümesinde kökler kaynatılıp suyu içilir.

*Ağız çevresi ve koltukaltı iltihaplarını giderir.Kullanımı (genel) 3-4 ölçek sekrencebin, maydanoz, veya kereviz suyu, ısırganotu karıştırılıp günde 1-2 fincan içilir.

*Nasır ve tırnak mantarlarında çayı içilir. Ellerde bu çayla yıkanırsa güzelleştirir.

*Egzama ve sivilcelerde şurubuna batırılan pamukla yıkanır, temizlenir, aynı zamanda çayı içilir.

*Saçları canlandırır, dökülmesini önler, sıklaştırır, kepeği giderir. -Taze ısırgan ve kökü kaynatılarak suyuyla saçlar yıkanır. - Tenyür ile kafa derisine hergün masaj yapılır.

KULLANIM BİÇİMLERİ

Bu şifalı bitkiyi, yemeğini yaparak veya salata şeklinde yiyerek, kaynatılıp çay gibi demleyerek yada tohumlarını süzme balla karıştırarak kullanılabilir.

Çay Hazırlamak: Dolu bir çay kaşığı bitki, bir fincan kaynak suda haşlanır ve demlenmesi için kısaca beklenir.

Isırgan Tentürü: İlkbaharda veya sonbaharda sökülen kökler, bir fırça yardımı ile iyice yıkanır, küçük küçük kesilir ve şişenin boğazına kadar doldurulur. Köklerin üstüne çıkana kadar konyak eklenir ve 14 gün sıcak bir yerde bekletilir.

Ayak Banyoları: İki avuç dolusu yıkanmış kök, saplar ve yapraklar, 5 litre suya koyularak, 10-12 saat bekletilir ve sonra kaynama serecesine kadar ısıtılır. Banyo sırasında bitkiler suyun içerisinde kalır. Bu ayak banyosu, yeniden ısıtılarak, 2-3 kere daha kullanılabilir.

Saç Yıkama:
8-10 avuç taze veya kurutulmuş bitki, bir kabın içindeki 5 litre suya koyulur ve ağır ateşte, kaynayana kadar ısıtılır ve 5 dakika demlemeye bırakılır. Isırgan kökü kullanıldığında, iki avuç dolusu kök akşamdan soğuk suya koyulur, ertesi gün kaynayana kadar ısıtılır ve demlenmesi için 10 dakika beklenir. Bu durumda, saç yıkamak için sodalı sabun gerekir.


internet wikipedia.org sitesinden alınmıştır

26 Kasım 2008 Çarşamba

Can ve Gürlek ailesi Antalya-Kemer

ANILAR AH ANILAR

Halkalı Tarım Meslek Lisesine girdiğimiz yıl, KÜTAHYA-Simav'dan Mehmet ÇOBAN adında bir arkadaşımız da sınavı kazanarak okula gelmişti.Ama nasıl? Yatılı okul olduğunu düşünmeden yatak,yorgan,yastık alıp okula kadar gelmişti.Epeyce bu konuile ilgili şakalar da yapmıştık. O tarihlerde ispanyol paça pantalonlar moda olmasına rağmen bu arkadaşımızın pantalonu dar paça idi.Ayakları da 43 numara olunca biraz garip görünüyordu.Teneffüslerde tebeşiri eline alan Mehmet'in ayakkabılarını karikaturize eder bir hayli eğlenirdik.Mehmet de tam yerel şivesi ile karşılığını verir bizi kahkahalara boğardı.
Bir fizik dersinde idik.Öğretmen"Mehmet hareket nedir"dedi.Mehmet aheste aheste lütfen ayağa kalktı.Önce tavana sonra pencereye doğru baktı.Yutkundu,büyük bir nefes aldı.Kendine has şivesi ile "Hocam ; şu kitebi şöle gagtıriversek harket olmuş olur" demesi ile kitap karşı sıraya doğru fırlamıştı.Gayet sessiz dinleyen sınıf patlamaya hazır bomba misali kahkahayı patlatmıştı.
Atalarımız demişlerki;gençler umutla, yaşlılar anılarıyla yaşarlar.Umudunu kaybedenin kaybedecek başka hiç bir şeyi yoktur.İnsan doğru olan herşeyi sabırla,yılmadan,usanmadan yapmaya çalışmalıdır ki,mutlu sona erişebilsin.Yaşlılarımızda doğru yaptıklarını genclerimize usandırmadan anlatarak tecrübe edinmelerini sağlamalı.Gençlermiz de anlatılanın tema'sını yani anafikrini özümsüyerek yaşamaları kendileri açısından yararlı olacağı kanısındayım.
Ben de artık yaşlıllar katagorisinde olduğumu düşünürsem zaman zaman anılarımı kompozisyon yaparım.Zerre misali ders alabilenler kazançlı çıkarlar.Unutmayalım benim yaptığımdoğrudur, ben yaptım oldu felsefesinde israrcı olmayalım.Çünkü doğru bir tanedir.Ama yanlışın sınırı ve hesabı yoktur.
Bir atasözümüz var.Zeki insan kendi aklını kullanır,akıllı insan başkalarının aklını da kullanır.Demekki zeki insan ile akıllı insan aynı değilmiş.
DÜN SABAH KENDİMLE KONUŞTUM
BEN HEP KENDİME ÇIKAN YOKUŞTUM
YOKUŞUN BAŞINDA BİR DÜŞMAN VARDI
VURMAYA GİTTİM KENDİMLE VURUŞTUM

25 Kasım 2008 Salı










Kızım Bilgisayar Mühendisi
Fatma Selcen










Oğlum İntern Dr.(6.sınıf)
Fatih İlker

ERTAN ABİ

Aslen benim de görev yaptığım yer olan GÜMÜŞHANE'li idi.Babasının görevi icabı anne karnında iken SAMSUN'A gelmişler.1956 yılında mülga H alkalı ziraat okulundan mezun olmuş.Ben de aynı okulu 1977 yılında bitirmiştim.İstiklal Marşımızın yazarı merhum M.akif ERSOY da aynı okulu bitirmiş ve orada öğretmenlik te yapmıştır.
Ertan abi kısa bir süre KAVAK ilçesinde görev yapmış.Görevinin kalan kısmını BAFRA'da tamamlamıştır.Nisan 1994 yılında emekli oldu.Onun görevleri Arkadaşımız Dursun KULAKSIZ'a verilmişti.O yıl D.KULAKSIZ da ziraat Fakültesine başlayınca bu görevi ben devralmıştım.Onun için Ertan abi ile sık sık bir araya gelir sohbet ederdik.
Bu mümtaz insan bilfiil 36 yıl hizmet etmiş,itibari olarak 42 yıl üzerinden emekli olmuştu.36 yıllık hizmeti esnasında sadece 20 gün kanuni iznini kullanmıştı.Görevine bu kadar aşık bir insandı.Sosyal bir kişi değildi.Herkesle muhatap olmazdı.İnce teker bisikleti ile dolaşır,nam-ı diğer pala idi.Torunu GAMZE'yi bisikletindeki sepette gezdirirdi.Gamze'yi kızım Selcen'in yanına getirir beraber oyun oynamalarına müsaade ederdi
Hemen hemen hergün daireye gelirdi.Ev,büyükcami ve daire doğrultusunda vakit geçirirdi.Emekli olduktan sonra bir felç geçirmiş ve düzelmişti.Şekeri vardı çaylarına özel şekerinden kullanırdı.Çay paralarını kimseye verdirmez bozuk para cüzdanından çıkardığı metal paralardan ödeme yapardı.Anılarını ve kısa fıkralar anlatırdı.Dairede idarecilik te yapan abimiz gerçekten çalışkan,saygın,devletci,hayırsever bir kişydi.
Eylül 2008 tarihinde aramızdan ayrıldı.Nur içinde yatsın.Cennet mekan olsun.Oğulları Ali ve Ercüment ile gelini ve torunu Gamze'nin başı sağolsun.Hepimizin başı sağolsun.
Ertan YAZICIOĞLU Abimiz 72 yaşında idi ama hala gençti.

babam
ve annem

24 Kasım 2008 Pazartesi

EBEVEYNLERİMİZ

Hiçbir insan ;ben annemi yada babamı beğenmiyorum deme lüksüne sahip değildir.Anne veya babasısının uzunboylu yada esmer veyahut sarışın olması gerektiğini iddia edemez.Çocuklar anne ve babasının DNA(Deosirinükleikasit)sının şifreleridir.Bence fotokopi gibi birşey.Buna kısaca kalıp yada resim şablonu da denilebilir. DNA parçaları gen olarak adlandırılır.Konuşurken tam anlamını bilmesek te genetik yada ırsi der geçeriz.
Akıl sağlığı yerinde olan veya sosyal bozukluğu olmayan her anne ve baba çocuklarını en iyi şekilde yetiştirmek isterler.Anne çocukları için saçını süpürge yaparken; babakollarını kartal gibi kanat yapar.İşte babam 20 yıl sonrasını düşünerek askere güçlü kuvvetli gitsin diye iki yaş küçük yazdırmış.Babamdan söz açılmışken azıcık anlatayım.Ben doğduğum zaman o 45 yaşında imiş.Onun hakka yürüdüğü zamanda da ben 45 yaşimdaydım.Aramızdan ayrılalı 7 yıl oldu.Gitgide onu daha çok özlüyorum.Onun vefatı asırlık çınarın devrilişi gibi gelmişti bana.Herkesin babası altın gibidir.Benim babam altınla veya mücevheratla kıyaslanamazdı.Üç yaşında babasını,dokuz yaşında annesini yitirmiş,açlıkla ve sefaletle boğuşmuş,feleğin çemberinden defalarca geçmiş, mektep görmemiş,kitap defterle tanışmamış bir kişiydi.Alkol alıp sallanmaz,kumar oynayıp darlanmazdı.Sigarayı tüttürmez,kahvelerde öksürmezdi.Namaz vakti geldiğinde öküzlerine durrr oğlum der övendiresini toprağa saplardı.Öğün zamanı Allah'ın verdiğini yer yarım saat uyuklardı.İyilik yapmayı sever kapısına geleni boş çevirmezdi.Bu özellikleri sosyolojik ve tıbbi olarak güzel hasletler değil mi?Ruhun şad,mekanın cennet olsun canım babam.90 yılda 9 kez doktora gitmedin ahretin de de peygamberimizin şefaati seninle senin şefaatin de bizimle olsun.
Kıssadan hisse; ebeveynlerimize sahip çıkalım.Biz avrupa yada Amerika toplumu değiliz.Ne dinimiz ne de ananelerimiz ebevenlerimizi dışlamamıza katiyyen uygun değildir.Keser döner,sap döner dünya zaten dönüyor mağdur edilmiş ebevenlerden olmayalım.

23 Kasım 2008 Pazar

KONAK MI YOKSA SARAY MI?

Aşağıda resmini gördüğünüz ev işte benim doğduğum ev.Bilenlere sözüm olamaz.Bilmeyenlere biraz anlatayım.Ormanı bol olan yerlerde karadeniz bölgesinde özellikle Kastamonu,Sinop,samsun,ordu,Giresun,Artvinde bu evlere sık rastlanır.Genellikle Kestane,Kayın,Köknar kerestelerinden yada karışımından yapılır.Yuvarlak kerestenin 8-10 cm kalınlığında hızarla biçilmiş kalaslardan özel ustaları tarafından yığılarak yapılır.Üzeri ilk zamanlar yarma taşlarla örtülmekte idi sonraları kiremit yada galvenizli saca tevdi edildi.Altında dam tabir edilen ahırlar vardır.
İnsan sağlığı açısından çok sağlıklı olan bu yapılar ateşe hiç dayanmazlar.Damla akan yerlerden kısa sürede çürümeye başlarlar.İyi korunduğu takdirde yüz yıldan fazla kullanllırlar.Tabiki kerestenin izinsiz kesilmesi 6831 sayılı Orman yasasına göre orman kaçalcılığına girer cezası ise hapis yada para cezasıdır.Bu görünüşü bile güzel olmayan ahşap ev hiç evi olmayanlara göre konak yada saraydır.İşte benim doğduğum zamanlar bazı komşularımızın bir göz odaları vardı.Ama bizimki konaktı.


Eşim Esma hanım ve ben
ANKARA Emek
YUNUSEMRE Parkı

Herkese merhabalar















Nüfus bilgilerime göre 1 ekim 1958 yılında doğmuşum.Ama anneme göre bakın ne zaman dünyaya gelmişim.Doğuran anadan daha iyi kimse bilemiyeceğine göre.Yıl 1956 imiş.Ay gücük ayı yani şubat.Arabi aylardan Recep.Peki ayın kaçında.Hıdırelleze 67 gün varmış.Yani hıdırellez mayıs ayının altısında olduğuna göre, 67 gün geriye gelirsek şubatın 26 ları falan yapıyor.Günlerden pazartesi imiş.Çok soğuk,karlı bir gün. Bizim ailenin de fakirlik dönemleri.Ayağımda herkes gibi benim de çorabım yokmuş.Annem ayaklarımı ısıtmak için başındaki yazmasını sobada ısıtır ayaklarıma sararmış.Ah anacığım kendi başı üşümüyor muydu.Bebeğine bir şey olmasında gerisi önemli değil.Bütün aklı başında anneler böyle değil midir?.Tabiki böyledir.İşte onun için cennet anaların ayağı altındadır.Bu ne demektir? anesinin sağlığında onu hoşnut etmiyen evlat cennet yüzü göremez demektir.
Üç aylardan Recep Ayında doğduğum için ; Yürekli.cesaretli.merhametli anlamına gelen Recep kelimesini de bana isim olarak uygun görmüşler.Ben de ismimden memnunum.İtirazım mı var?Hayır o isim bana anamdan babamdan hatıra.